BORÇKA-KARAGÖL

BAL MUMUYLA SIRLANMIŞ YAŞAMLAR

Denizin bitip, dağların kayaya dönüştüğü yerde yükselir Borçka’nın güneşi. Cankurtaran’a ulaştığınızda alnınız bulutlara, saçlarınız rüzgara gözlerinizde yeşilinde takılır kalır.

Bu coğrafyanın dağlarından imrenerek seyreder melekler Karadeniz’i, imrenerek seyrederler yeşili. Bulutların inişi kendi inişleri misali…

Derin bir vadi yolundan ilerlersiniz sonra. Süzüle süzüle bir iniştir bu başlayan. Oturmuş göbekli kayaçlardan yükselir ağaçların gövdesi. Sarmaşıkların örgüsünü karıştıran bir sincap görmeniz muhtemeldir artık. Kim bilir daha nicesi selamlayacaktır sizleri.

Borçka İlçesine Ait Tanıtım Filmi Belgesel Metni Açıklaması Yapıldı 4 Yaşlı delikanlılar, genç kız kalmış baba anneler vardır güzergahınızda ot toplayan. Sımsıkı yünden örülmüş patikleri giymişlerdir karı koca.

Sırtında baba annenin eşinin göz nuru döktüğü sepeti takılıdır. Biri ot keser diğeri taşır.

İlk hayret duygunuz uyanır burada. Nasıl yani dersiniz içinizden? İlerleyen gezi günlerinde anlarsınız ancak yaşlanırken genç kalmanın sırlarını.

Göz alabildiğince büyüleyici bir sahne, göz alabildiğince büyüleyici bir yeşil başlar. Yeşil ki zümrüdün en derin renginden kamaşırken gözleriniz; çiçeklerin ve kelebeklerin buradan daha güzel bir yere yakışmayacağı geçer zihninizden.

Milyonlarca yılın ve kıvrımın nice zahmetlerle oluşturduğu Borçka’ya inmişsinizdir nihayet. Çok sayıda medeniyete ev sahipliği yapmasa da çok sayıda medeniyetin üstünden geçtiği, geçip bir daha geldiği, giderken; balından, mısırından ve çayından da götürdüğü, ne çok atlının karnını doyurduğu yerdir Borçka.

Serin solukların alındığı, yaylalarından kestane kokusunun yayıldığı, yağmur sesinin insan sesine karıştığı şehir. Borçka İlçesine Ait Tanıtım Filmi Belgesel Metni Açıklaması Yapıldı 2

Eğer hayal edecek bir düşünüz varsa veya yerine getirilecek istediğiniz; durmayın yürüyün yaylalarına Borçka’nın. Dinlenmenin ve eğlenmenin tadına doyulmaz seyri zihninizden geçerken Karagöl karşılasın sizleri.

“Tabiat anamızın oluşturduğu ve Ademoğluna emanet ettiği en güzel yer Karagöl’müş meğer” diyeceksiniz. Dibindeki iri iri incilerin sahibi olmak geçecek zihninizden. Gürül gürül dökülen sayısız nice şelale sesleri çınlatırken kulaklarınızı, ördek seslerine yönelecektir algınız. Kehribar sarısının al kırmızıdan camgöbeğine çalışı hayretinizi arttırırken bir sandal sefası isteyecektir canınız. Karagöl’e gelip de balık yemeden bitmesin buradaki anılarınız.

Suyun gözüne yolculuklarınız devam eder burada. Serinleten, bazen korkutan ama çoğunlukla ferahlatan su eşsiz bir musikiyle akar yatağından. Su perilerinin dansıdır bu tınıyı eşsiz kılan. Yüzünüze sıçrayan her bir damla sudan çıkan onlarca su perisi öper dudaklarınızdan.

Çatal çatal bölünüveriyor yollar burada. Sola ayrılan yılankavi yoldan ilerledikçe Muratlı Köyü’ne varacaksınız. Yeşilin bin bir tonu sizi alıp götürürken çok uzaklara, her adımda biraz daha körelecek yön duygunuz.

Borçka İlçesine Ait Tanıtım Filmi Belgesel Metni Açıklaması Yapıldı 1 Behrinde bir zamanda, Batum Valisinin oturduğu köşke hayran bakışlar atarken; bir melankoli kıymığı salpanıverecek zihninize.

Kim bilir hangi kibar beyler, hangi kibar hanımlarla kadeh tokuşturdu diye, dalarken faslı zamandan; billur bardaklar içinde, misk kokulu çaylar gelecek ocaktan.

O çaylar ki burnunuza ayrı, gözünüze ayrı, dilinize ayrı zevk vermeye…

Bardağın sıcaklığını kavrayan avucunuzdan, dudaklarınıza götürürken kokusundan mesti perişan olan ruhunuz; sıcak bir iç banyoyla dirilecek. Sek bir içki içercesine ‘’ver bir daha usta” diyecek, içtikçe gevşeyecek gevşedikçe dirileceksiniz.

Köşkün hemen yanında içinde kim bilir hangi duaların dillerden döküldüğü, sanatına da paha biçilemeyen, ustasının da şifrelerinin Dawinciyi aratmadığı, büyük bir cami gezeceksiniz.

İngiliz aksanını anımsatan bir Türkçe ve şifreleri nasıl çözdüğünün gururuyla imgeleri anlatan müezzin ile talepkar bir sohbet başlar aranızda. Siz sordukça o anlatır manalarını imgelerin; arkasından atlı kovalarcasına…

Begonyaların, çiçeklenen fundaların rayihaları arasında ilerlerken, cömert bir mavilikte uzanan gökyüzü, sizi hiç yalnız bırakmayacak burada. Taaa uzaktaki tepelerde; altın, kalay, gümüş pullar saçılmış hissine kapılacak, ara ara gölgeler alemine süzülürcesine ormanlık yollardan geçeceksiniz.

Eğrilmiş yün gibi her yöne dağılmış bulutların arasından, süzülen güneş huzmeleri ve gök yüzünün baraj gölündeki yansımaları vaatlerle dolu gelecek. Ambarlı köyüne çıkıp bu eşsizliği izlemek; bir teselli getirecek hayatın uçuculuğuna…

Güneşi görünce eriyen karlar gibi akıp gidecek burada içinizden bir şeyler.

Kimileri sıkıntılarını bırakır, derin bir ohh çeker; kimileri moral bulur onu sırtlanır gider.

Gecesi ışıklandırıldığında şehrin, bir başka seyri doğar bu ilçenin. Büyük şamdanlarla aydınlanmış bir ziyafet masası gibi davetkardır her bir köşesi.

Gecesine iptila, sabahına ise müptela olacağınız Güreşen Köyü’nde çay öbeklerinin içinde dolaşmak başınızı dönderirken; ömür kadar narin, gönül gibi sırça bardaklarda yudumlanan çaylarla ayılacak ruhunuz.

Hep kusursuz kalacak bu tatil dimanızda. Dilinizle damağınız arasında emdiğiniz naneli bir horoz şekeri gibi gelecek. Ferahlatıcı ve yakıcı tadını yutkunurken eriyip bitmesinden esef duyacağınız bir tatil.

Kökleri dört bir yana varan, dalları bulut kümelerine uzanan, ökse otlarının gövdelerini sardığı nice yaşlı ağaçların ve gürleyerek dökülen kabarık nehirlerin memleketi Otingo’yu da görmek; bir sanat koleksiyonu sergisinin en değerli eserini görmek gibi gelecek.

Orada bir ılıca olduğunu öğrendiğinizde; yüzünün rengi üç günlük lapaya benzeyen, avurtları çökmüş, kaç hastanın derman yeri olduğunu tahayyül edeceksiniz.

Aslında şifadır buranın karakovan balı. Reçetenizin tek kalem ilacıdır. Bir avuç likapa bir yudumda bunun çayı, temiz hava, bol oksijen söker atar tüm hastalıkları.

Şiir tadında bir tatilin yayla gezilerine ortak olacaksınız. İlkin Beyaz Su sonra Çükünet. Arkasından Lekoban; feri sönmüş gözbebeklerinizin ışığını yükseltirken, davetkar ev sahiplerinin hizmeti gözlerinizi yaşartacak.

Sağ elinizi sol göğsünüze defalarca vurarak teşekkür edeceğiniz bir başka memleket bulamayacağınızın korkusu, kalbinizden taşarken; esrarengiz bir huzur örtüsünün altında olmaktan güven duyacaksınız.

Beyaz Su…..

Yaylaların İnci tanesi, bir vaatler ülkesi, yeşilin beyaza bulutların yeşile karıştığı bir sonsuz potansiyeller diyarı…

Gündüzleri yağmur bulutları yüzünden grilere, geceleri ise yetmeyen aküleri yüzünden karalara bürünen bu yaylada; evlerin ışıkları cigara ateşi gibi gelir karşıdan bakanlara…

Büyük köşklerde modern kocaların asilzade hanımlarıyla mum ışığında yemek yemesi ne kadar olağansa; bu küçük yayla evlerinde olmayan elektrik yüzünden yakılmış mum ışığında hanımların her işi tek başına yapması o kadar olağandır aslında.

İşte hayat Karadeniz kadınlarının ensesinden süzülen soğuk bir ter damlası gibidir.

Çalışırken hararetlendiren, terletirken üşüten bir hayat. Ama gayet mütebessimdir buradaki taleplere hizmetler. Sahtekarlıktan uzak, içtendir ikramlar.

Kesintisiz ve keskin dağlar devam eder ayaklarınızın altında. Gökyüzüne sizleri yaklaştıracak yolculuğunuz Macahel yoluna düşmüşsünüzdür artık.

Ziyadesiyle enfes, ziyadesiyle muhteşem bir o kadar da ürkütücü bu yol; sırat yolu gibi gelir üstünden geçenlere. Cennetse hemen az ileridedir tüm yeşiliyle…

O yeşil ki nasıl dirayetli delişmen. Kırılmaz, kaybolmaz kolay kolay. Yok etmeye, sabote edilmeye çalışılsa da üzgün ve küskün kalmaz insanoğluna. Direnir, monarşik bir renktir; doğayı yönetir.

Tabiyatananın bu varoluş mücadelesi ve masumiyeti karşısında ona yaptığınız haksızlıkların tövbesi gelir aklınıza; küçülürsünüz. Kainatın masumken nasıl bir muazzamlık içinde var olduğunu gördükçe nefesiniz kesilir; eğilirsiniz.

Bu zerafeti ve büyüyü anlatmak istediğinizde tadının ve adının sadece sizde saklı kaldığını konuşamadığınızı görünce idrak edersiniz. Tek bir dilek geçer o vakit kalbinizden pek çok atlının da tekrar ettiği gibi sizde tekrar etmek isteyeceksiniz; herkes gibi.

Sırat yolunun bitimine yaklaşmış olmalısınız. Tüm heybeti ve haşmetiyle karşınızda duran Macahel soğuk cennetindeki sıcak dostluğunu başlatmak üzere öpecektir ellerlinizden.

Onlarca yeni oyuncağa kavuşmuş küçük bir çocuğun sevinci ve kararsızlığı gibi “nereden başlamalı diye” düşüneceksiniz muhtemelen.

Hiç duymadığınız kadar büyüleyici bir ezan sesi çarpacak kulaklarınıza ilkin. Ezanın huşusu içindeyken siz camisinden gelecek ilk davet.

150 koca seneyi ne acılar görerek devirmiş bir mihrap bulacaksınız içeride. Büklüm büklüm merdivenleri sizi üst kanına çıkartırken küllenmeyen acısı alakanızla teselli bulacak ancak.

Balığın suda rahat ettiği gibi bu kubbenin altında hafifleyerek rahatlayacaksınız. Mistik bir hava değecek ensenize, yapanlarını anarak ve devamlı arkanıza bakarak çıkacaksınız.

Arnavut kaldırımlı taş yoldan inerken köşedeki köy bakkalı size çocukluğunuzu yad ettirecek. İhtimal odur ki ‘’Aynı o günlerdeki gibi her şey’’ diyeceksiniz. Leblebinin, çekirdeğin çay bardağıyla satıldığı; gofretin tane hesabıyla verildiği günler göz bebeklerinize oturacak.

Tebessümünüz devam ederken beyaz iskemlesine yastlanmış amcanın tütün sarışını fark edeceksiniz. Amca sandık ilkin affola bu bey yaşlı bir dededir aslında.

Tütün sarılırken üflenerek savrulacak dertlerin hesabıyla bükülür şeritler. Bir nefes cigaradan çekilir üç nefes kederden üflenir. Selamlaşmanız evine davetle devam eder amcanın.

Şimdiye kader hep kestanenin tadını bilirdiniz. Bir de rahatına erin bakalım, ne hissedeceksiniz? Macehel’in tüm evleri kestane ağaçlarından, kilitli oturtma sistemiyle, çivisiz olarak inşa edilmiştir. Efsunlu gibidir burada yapılar, yaşlandıkça eskimez olurlar. Hem sonra hangi kapı nereye açılacak kestiremezsiniz, büyük bir dehanın naçizane eserleridir bunlar.

Puf puf bir soba yanar buyur edildiğiniz odanın kıyısında. Üstünde demlikten gelen kaynama sesleri, güzineden yayılan mısır ekmeğinin kokusu, mest etmiştir bedeninizi.

Kızarmış Pembe yanaklarınıza kalbinizden geçen bir çay ikramının niyeti bekletirken sizi, bir masa kuruluverir önünüze; Alaaddin’in sihirli lambasını da ovsanız gelmezdi ancak bu kadar mükemmeli.

Bir bala batar ekmeğiniz, bir kişnişli fasulye çorbasına, bir eliniz lahanadan sarılmış dolmaya gider diğer eliniz çayınıza. Yediklerinizin azalmasından rahatsız olur gözleriniz. Hiç tükenmesin diye hayıflanır tüm iç sesleriniz.

Karnınız doymaya başladıkça ağırlaşır göz kapaklarınız. Enerjiniz azalır. Pembe yanaklarınız kızarmaya, boynunuzsa bir destek aramaya başlar. Labirent vari bu evlerde yatak odasını bulmak kolay olmayacaktır. Evin küçük oğlu ’’Tuvalet için arka kapıdan sola, lavabo için ön kapıdan sağa, banyo için merdivenlerden aşağıya inmelisiniz ‘’ diyerek odanızı gösterirken; rengarenk yüzlerle kaplanmış onlarca döşeğin karşısındaki pirinç başlı karyolaya bakakalacaksınız. Babaannenize gelmişsiniz gibi bir duygu içinizi doldururken yün yorganın altında çocukluğunuz girecek koynunuza. Avuç dolusu gülerek ona sarılacak, kokusu burnunuzda tüterek uyanacaksınız.

Gözünüzü kamaştıracak buradaki hayatın ışığı. Alışkın olmadığınız bir kimyasal madde salgılayacak vücudunuz. Uyandığınızda sanki o kadar yolu siz gelmemişsiniz gibi olacaksınız. Güç bela bulduğunuz lavaboda buzz gibi bir suyla dirilecek yüzünüz. Sırları atmış köşesi kırılmış ayna sizden daha bi başka birini yansıtacak. Aynadaki aksiniz gözlerinizi fal taşına dönderirken ‘’gençleşmenin iksiri bulaşmış” diyeceksiniz.

Kuş sütüyle donanmış kahvaltı masanız Gürcü aryalarla şenlenirken, Noel Baba’nın geyikleri inecek dağların eteklerinden, çocukluğunuz ekmeğinize ballı kaymak sürerken; “Hatırlanmakla yaşansa keşke hatıralar” diyeceksiniz muhtemelen.

Doğanın tüm bu barışçıl sesleri arasında daha önce katıldığınız kaotik tatil programlarının şanssız tercihler olduğunu fark ettikçe bam teliniz titreyecek. Kuş gibi uçacak burada zaman; bir hafta iki saatmiş gibi geçecek. Zamanın izafiliğine daha bir inanır olacaksınız. Tatil bitecek.

Gök gürültüsüne benzer bir alkış kopacak yüreğinizden. Kendinizi tebrik edecek ve “Küçük güzel bir kız çocuğunun yanağımdan öpüşü gibi; kısacık ve sıcacık bir tatildi” diyeceksiniz muhtemelen.

Kalendermeşrep bu şehir; bugün dünya üzerinde hangi bölgeye giderseniz gidin sayısız hayranına rastlayacağınız nadide ekoturizm bölgelerindendir. UNESCO tarafından 2005 yılında” Dünya Biyosfer Rezervi Ağı” ilan edilen ve Unesco projesine kabul alan Türkiye’nin ilk bölgesidir. Önemi ve ehemmiyeti dünya çapında da kabul görmüş ve her yıl binleri aşan turist sayısı ile kendi ekonomisini kurmuştur.

Bu ekonomide payınız olduğu için müteşekkir olan Borçka; acılı bir bakışın kirpik uçlarından düşen gözyaşı damlalarıyla uğurlar sevdiklerini.